İçeriğe geç

Türkiye’nin ilk güreşçisi kimdir ?

Güreşin İlk Siyaseti: Türkiye’nin İlk Güreşçisi Üzerinden İktidar, Toplum ve Kimlik

Bir Siyaset Bilimcinin Güç Üzerine Düşünceleri

Toplumun en kadim arenalarından biri olan güreş, yalnızca bir spor değil, bir iktidar ilişkisidir. Her minderde iki beden çarpışır, ama aslında sahnede iki dünya görüşü karşı karşıyadır. Bir siyaset bilimci gözüyle bakıldığında, güreş —tıpkı devletin kendisi gibi— meşruiyet arayışının sembolik bir uzantısıdır. Peki, Türkiye’nin ilk güreşçisi kimdir? Bu soru, tarihsel bir merakın ötesinde, ulusal kimliğin kuruluş hikâyesine, iktidar üretim biçimlerine ve cinsiyetin siyasetteki rolüne dair derin ipuçları taşır.

Tarihin Perdesi: Kırkpınar ve Gücün Kurumsallaşması

Tarihler 14. yüzyılı gösterdiğinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucu döneminde Edirne’nin Sarayiçi çayırlarında iki kardeş, Selim ile Ali, güreş tutar. Onların bu mücadelesi, yalnızca sporun değil, Osmanlı’nın siyasal düzeninin de sembolik başlangıcı sayılır. İşte bu yüzden tarihçiler, Türkiye’nin ilk güreşçisi olarak Ali’yi anarken, siyaset bilimciler aslında “ilk iktidar temsilini” konuşurlar. Güreş, gücün yalnızca fiziksel değil, kurumsal biçimde düzenlenmesinin de göstergesidir. Devlet, tıpkı bir güreş meydanı gibi, kuralların, sınırların ve hiyerarşilerin yeniden üretildiği bir alandır.

İktidarın Bedenle Temsili: Devlet ve Erkeklik

Güreşin kökeninde erkekliğin kutsanışı vardır. Devletin ideolojik araçları —ordu, hukuk, din— nasıl ki toplumsal düzeni korumak için kurumsallaşmışsa, güreş de erkek bedenini “ulusun taşıyıcısı” olarak inşa etmiştir. Bu noktada Michel Foucault’nun güç kavramı devreye girer: iktidar, yalnızca yukarıdan dayatılmaz; aynı zamanda bedenler üzerinden yeniden üretilir. Türkiye’nin ilk güreşçisi bu anlamda sadece bir kahraman değil, devletin erkeklik ideolojisinin arketipidir.

Peki, bu düzenin dışında kalanlar kimdir? Kadınlar, bu güç performansının seyircileri mi, yoksa potansiyel aktörleri midir?

Kadın Bakışı: Güreş Meydanında Olmayanlar

Erkek güreşçisi bedeniyle mücadele ederken, kadın toplumsal alanda görünürlük mücadelesi verir. Siyaset bilimi açısından bakıldığında, kadınların demokratik katılımı ile erkeklerin stratejik güç odaklı yaklaşımı arasında bir iktidar dili farkı vardır. Erkekler devleti kurar; kadınlar toplumu dönüştürür. Erkekler zafer kazanır; kadınlar meşruiyet üretir.

Güreş meydanı, tarih boyunca kadın bedeni için bir dışlama alanı olmuştur. Ancak bugünün toplumsal düzeninde, kadın siyasetçiler, aktivistler ve yurttaşlar, o meydanı yeniden tanımlıyor. Artık iktidar, sadece kas gücüyle değil, katılım ve iletişimle şekilleniyor.

Vatandaşlık, Kimlik ve Güreşin Siyaseti

Bir güreşçinin yağlı bedeni, aslında vatandaşa yüklenen “ulusun onuru” söyleminin metaforudur. Devletin bireyle kurduğu ilişki de bu kadar yakındır: her iki taraf da kurallar içinde mücadele eder, ama kimin galip geleceği çoğu zaman sistemin onayına bağlıdır. Türkiye’nin ilk güreşçisi Ali’nin hikâyesi, bu anlamda bir kurumsal vatandaşlık anlatısıdır. Devlet, vatandaşına “mücadele et ama sınırlarını bil” derken, güreş meydanında da “kurala bağlı güç” öğretisi işler.

Peki, bu kurallar kim tarafından yazılır? Gücü kim tanımlar? Vatandaş mı, devlet mi, yoksa ideoloji mi?

İdeoloji ve Mücadele: Güreşin Modern Yüzü

Cumhuriyet döneminde güreş, yalnızca bir spor olmaktan çıkarak ideolojik bir araç haline geldi. Güreşçiler artık yalnızca pehlivan değil, “Türk milletinin beden temsilcileri” olarak tanımlandı. Bu yönüyle güreş, milliyetçi söylemin bir taşıyıcısı haline geldi. Güreşçinin gücü, ulusun gücüydü. Kazandığı her galibiyet, devlete yazılmış bir başarı hikâyesi oldu.

Fakat siyaset bilimi açısından, bu millî sporun ardında bir başka gerçek daha yatar: güç meşrulaştırıldıkça, birey özgürlüğü sınırlanır. Güreşçi devletin simgesine dönüşürken, yurttaş da onun ideolojik benzerine dönüşür.

Sonuç: Güreş, Gücün Gölgesinde Bir Demokrasi Deneyimi

Türkiye’nin ilk güreşçisi kimdir sorusu, yalnızca bir tarih merakı değildir. O soru, aslında “ilk iktidar nasıl kuruldu?” sorusunun kardeşidir. Güreş, bir toplumun güçle, bedenle ve düzenle kurduğu ilişkinin aynasıdır. Erkeklerin stratejik, kadınların demokratik gücü birleştiğinde, belki de o eski güreş meydanı yeniden inşa edilecektir — bu kez iktidar değil, eşitlik için.

Ve belki de asıl soru şudur: Bugün, kendi güreş meydanımızda gerçekten kiminle mücadele ediyoruz — rakibimizle mi, yoksa kendi iktidar alışkanlıklarımızla mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort Megapari
Sitemap
403 Forbidden

403

Forbidden

Access to this resource on the server is denied!