İçeriğe geç

Hanım göbeği nerenin ?

Bir zamanlar, küçük bir kasabanın taş sokaklarında, sabahın erken saatlerinde fırından yükselen tarçın ve şerbet kokusuyla uyanan bir mahalle vardı. O mahallenin en meşhur tatlısıysa, adı kadar zarif bir lezzetti: Hanım Göbeği. Ama bu tatlının sadece hamurdan ibaret olmadığını, belki de kimse Emine teyze kadar iyi bilmiyordu.

Bir tatlının peşinde başlayan hikâye

Emine teyze, kasabanın en eski tatlıcısıydı. Yıllarını mutfakta, hamurla, şerbetle, sabırla geçirmişti. “Hanım göbeği nerenin?” diye soran gençlere gülümser, “Kızım, hanım göbeği memleketin değil, kalbin tatlısıdır.” derdi.

Ama o gün, dükkâna gelen genç bir adam bu sözü duymakla kalmadı; anlamını da yaşayacaktı.

Ali, şehirden yeni dönmüş, “modern çözümler” peşinde biriydi. İşsizliğini stratejiyle, yalnızlığını mantıkla yenmeye çalışan bir gençti. Tatlıcıya uğradığında aklında ne nostalji ne de duygusallık vardı. Sadece pratik bir şeyler yemek istiyordu. Tezgâhın arkasında, Emine teyzenin torunu Elif vardı; gözlerinde merhamet, sesinde tatlı bir telaş.

“Hanım göbeği var mı?”

Ali’nin sorusu, dükkânın sessizliğini bölmüştü. Elif başını kaldırdı, gülümsedi:

“Var tabii. Ama bu tatlının sırrını biliyor musunuz?”

Ali alayla güldü:

“Tatlı işte, hamur kızartması. Şerbetle birleşince oluyor ‘hanım göbeği’, değil mi?”

Elif hafifçe başını iki yana salladı.

“Yok, öyle değil. Hanım göbeği aslında bir sabrın hikâyesidir. Dışı çıtır, içi yumuşak olur. Tıpkı bir kadının kalbi gibi. Görünürde güçlü, ama içinde hep bir sıcaklık taşır.”

Ali bir an durdu. Bu söz, aklına değil kalbine değmişti. O ana kadar her şeyi çözmeye, düzeltmeye çalışan yanıyla gurur duyardı. Ama Elif’in söylediği gibi, bazı şeyler çözülmezdi; sadece hissedilirdi.

Erkek aklı, kadın kalbi

Ali o gün tatlıyı aldı, ama asıl sindirdiği şey şerbet değil, o sözün ağırlığıydı. Günler geçti; her sabah o dükkâna uğradı. Elif, tatlıyı hazırlarken anlatırdı: “Bu şekli, kadının doğurganlığını temsil eder; ortası boş, ama içi hep doludur.”

Ali, bir mühendis titizliğiyle dinler, sorular sorar, çözüm arardı.

“Yani bu şekli özellikle mi böyle yapıyorlar?”

Elif gülümserdi: “Evet, ama bir formül değil bu. Duygu meselesi. Kadın elleriyle yoğrulmazsa o tatlı olmaz. Hamurun nefes alması gerekir.”

Bu söz, Ali’nin tüm dünyasını sarsmıştı. Stratejiyle anlam arayan bir adam, ilk defa sezgiyi öğreniyordu. Belki de her şeyin çözümü yoktu. Belki bazen anlam, sadece yaşamakla bulunuyordu.

“Hanım göbeği nerenin?” sorusunun cevabı

Bir yöre değil, bir hissin mirası

Hanım göbeği, Osmanlı mutfağından günümüze uzanan bir lezzet. Yöresel kökenine bakıldığında çoğu kaynak Bursa ve Konya civarına işaret eder. Ancak bu tatlının gerçek coğrafyası, kadın emeğinin olduğu her yerdir. Çünkü bu tarifte ölçü kadar niyet, malzeme kadar yürek önemlidir.

Elif’in annesi derdi ki:

“Hanım göbeği hamurdan yapılmaz, sabırdan yapılır. Şerbetle değil, duayla yoğrulur.”

Ali sonunda bunu anladı. Artık her tatlıda, sadece damak tadı değil, bir hikâye arıyordu. Herkesin “nerenin tatlısı bu?” diye sorduğu o hamurun içinde, bir kadının emeği, bir annenin duası, bir sevdanın izi vardı.

Son lokmada gizli ders

Bir gün Elif, Ali’ye son tatlısını uzattı. “Artık şehirden biri değil, bu mahallenin insanısın,” dedi.

Ali, gülümsedi:

“Artık biliyorum. Hanım göbeği nerenin değil… kimin yüreğinden çıktığının önemi var.”

Ve o gün Ali anladı: bazen bir tatlı, bir insanın bütün hayatını değiştirebilir. Çünkü hanım göbeği, bir mutfağın değil, bir kadının kalbinden geçen yolun adıdır.

Belki de asıl soru hâlâ şudur:

Bir tatlı mı dünyayı güzelleştirir, yoksa onu yapan eller mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort Megapari
Sitemap
403 Forbidden

403

Forbidden

Access to this resource on the server is denied!