İçeriğe geç

Sübhane Rabbiyel Azim nerede denir ?

Sübhane Rabbiyel Azim: Bir Güç İlişkileri ve Toplumsal Düzen Üzerine Analiz

Günümüzde siyaset, güç ilişkilerinin ve toplumsal düzenin karmaşık bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumlar, devletlerin veya kurumların şekillendirdiği yaşam alanlarında var olurlar. Bu alanların sınırlarını belirleyen şey, bir yandan hukuk ve anayasa gibi yasal yapılar, diğer yandan ise ideolojiler ve bu ideolojilerin toplumsal yaşamda inşa ettiği normlardır. Bir siyaset bilimci için, tüm bu dinamiklerin kesişim noktası, meşruiyetin ve katılımın derinlemesine sorgulanması gerektiği alanlardır. Peki, bizlerin siyasal bir varlık olarak işlediği ve yaşadığı dünyada, bu güç ilişkilerinin izleri nasıl keşfedilebilir?

“Sübhane Rabbiyel Azim” gibi bir ifade, tinsel bir yüceliğin ifadesi olarak da algılanabilir; ancak, bir siyasetçinin dilinde bu tür dini ve sembolik ifadelerin kullanılması, iktidarın meşruiyet kazanma ve toplumu yönlendirme yöntemlerine dair derin bir ipucu verebilir. Bu yazıda, güç ilişkileri ve toplumsal düzenin iktidar, kurumlar, ideolojiler, yurttaşlık ve demokrasi çerçevesinde nasıl şekillendiğini inceleyecek, bu süreçte meşruiyet ve katılım kavramlarının ne anlama geldiğini sorgulayacağız.
İktidar ve Meşruiyetin İlişkisi

İktidar, toplumsal düzenin sürdürülebilmesi adına önemli bir düzenleyici faktördür. Max Weber’in iktidarın meşruiyetine dair tanımladığı “yasal, geleneksel ve karizmatik” üç temel meşruiyet kaynağı, modern siyasal yapıları anlamamızda önemli bir kılavuzdur. Günümüzde iktidar, sadece hukuksal yapılarla değil, aynı zamanda toplumsal ideolojiler ve siyasi kültürle de biçimlenir. Ancak, her siyasal yapı kendine özgü meşruiyet kaynakları yaratır ve bu süreç, ideolojilerin inşasıyla doğrudan ilişkilidir.

Bir yönetim, halkına kendini “doğal ve haklı” bir otorite olarak sunmak zorundadır. Bu meşruiyet, halkın ya da toplumun iktidarı kabul etme derecesini belirler. Ancak burada asıl önemli soru şudur: Meşruiyet sadece halkın rızasıyla mı sağlanır? Yoksa, iktidarın enstrümanları olan devlet, medya ve eğitim gibi kurumlar aracılığıyla meşruiyet üretilebilir mi?
Katılımın Rolü

Siyasi katılım, yalnızca seçme ve seçilme hakkı ile sınırlı değildir. Bir toplumun siyasal düzeni, tüm yurttaşların aktif katılımı ile şekillenir. Katılım, bir yandan meşruiyetin temel yapı taşlarından biri olurken, diğer yandan bireylerin toplumsal ilişkilerdeki yerini de belirler. Günümüzde, katılımın sadece seçimle sınırlı olmadığı, medya, sivil toplum örgütleri ve dijital platformlar üzerinden de siyasete etki edebilmenin önemi artmıştır. Ancak, bu katılımın ne derece anlamlı olduğu, güç ilişkilerinin ve egemen ideolojilerin toplumda yarattığı engellerle sıkça karşı karşıya kalır.
İdeolojilerin Toplumsal Düzeni Şekillendirmesi

İdeolojiler, toplumsal düzenin inşa edilmesinde kritik bir rol oynar. Devletin sunduğu ideolojik çerçeve, yurttaşların sosyal yapıya nasıl adapte olacaklarını belirler. Bu anlamda, ideolojiler sadece siyaseti değil, kültürü, eğitimi, toplumsal normları da şekillendirir. Karl Marx, ideolojilerin, egemen sınıfın egemenliğini sürdürme aracı olarak kullanıldığını savunmuştu. Bu bakış açısına göre, egemen sınıfın inşa ettiği toplumsal normlar ve değerler, çoğunluğu sistemin varlığını kabul etmeye zorlar.

Ancak, sadece egemen sınıfın çıkarlarını savunan ideolojiler değil, aynı zamanda toplumsal eşitlik ve özgürlük için mücadele eden ideolojiler de mevcuttur. Demokrasinin özü, bu tür karşı ideolojilerin de sisteme katılım gösterebilmesidir. Toplumda bu ideolojilerin oluşturduğu etki, yurttaşların kendilerini nasıl hissettiklerini ve hangi toplumsal düzenin içinde var olduklarını belirler.
Örnek: Türkiye ve “Yeni” İdeolojik Yapılar

Bugün, Türkiye gibi ülkelerde, devletin ideolojik yapıları, geçmişteki sağcı ve solcu kutuplaşmalardan farklı olarak, kültürel ve dini normlarla şekillenmektedir. Özellikle AKP’nin iktidara geldiği günden itibaren, dini referansların siyasal dilde daha fazla yer bulması, toplumsal düzenin meşruiyetini sorgulayan bir dinamik yaratmıştır. “Sübhane Rabbiyel Azim” gibi dini ifadelerin kamusal alanda yoğun şekilde kullanılmasının, iktidarın meşruiyetini sağlama yolunda önemli bir araç olduğunu görmekteyiz.
Demokrasi ve Yurttaşlık İlişkisi

Demokrasi, sadece çoğunluğun karar alma sürecini değil, aynı zamanda bireylerin toplumda eşit bir şekilde yer almasını da ifade eder. Demokratik toplumlar, katılımın her düzeyde mümkün olduğu yapılardır. Ancak, demokrasiyi yalnızca seçimlerden ibaret saymak yanıltıcıdır. Bir toplumun demokratik olup olmadığını anlamak için, yurttaşların sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda eşit fırsatlara sahip olup olmadığını değerlendirmek gerekir.

Meşruiyet, bir demokrasinin temel yapı taşlarından biridir. Ancak, demokrasilerde de meşruiyetin sınırları sıkça tartışma konusu olur. İnsan hakları ihlalleri, azınlık hakları ve toplumsal eşitsizlik gibi faktörler, demokrasinin ne kadar sağlıklı işlediğini sorgulatabilir. Katılım, demokrasinin derinliğini belirleyen bir faktördür. Yurttaşlar, yalnızca oy kullanmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal sorunlara dair çözümler önerir ve bunları gündemleştirirler.
Küresel Perspektif: Katılım ve Demokrasi

Dünya genelinde örnekler incelendiğinde, demokratik ülkelerin çoğunda halkın siyasete katılımı, iktidarın meşruiyetine dair güçlü bir etki yaratmıştır. Ancak, bazı demokratik yapılar, popülist akımlar veya medya manipülasyonları gibi engellerle karşılaşmaktadır. Örneğin, Amerika’daki son başkanlık seçimlerinde yaşanan kutuplaşma, demokrasinin zayıfladığı bir dönemi işaret etmektedir.
Sonuç: Güç İlişkilerinin Geleceği

Bugün geldiğimiz noktada, güç ilişkileri daha önce hiç olmadığı kadar karmaşık bir hale gelmiştir. Meşruiyetin yalnızca hukukla değil, ideolojilerle ve medya ile yeniden üretildiği bir dünyada, toplumsal düzenin şekillenmesinde yurttaşların katılımı giderek daha önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, bu katılımın anlamlı olup olmadığı, sadece bireylerin isteklerine değil, aynı zamanda toplumun genel yapısındaki iktidar ilişkilerine bağlıdır.

Siyasal alandaki güç dinamikleri, çoğu zaman sadece devletin değil, aynı zamanda sosyal yapının da etkisiyle şekillenir. Katılımı artırmak, demokrasiyi güçlendirmek ve toplumun adil bir şekilde yönetilmesini sağlamak, sadece bireysel hak ve özgürlüklerin korunmasıyla değil, aynı zamanda toplumsal meşruiyetin sürekli olarak sorgulanması ve yenilenmesiyle mümkün olacaktır.

Peki, sizce toplumumuzda, “Sübhane Rabbiyel Azim” gibi dini ve tinsel ifadelerin siyasi alanda yer bulmasının ne gibi etkileri olabilir? Demokratik bir toplumda iktidarın meşruiyetini sağlamak için ne tür stratejiler uygulanmalıdır? Bu sorular, sadece teorik değil, günlük yaşamda her birimizin karşılaştığı ve düşündüğü sorulardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort Megapari
Sitemap
https://tulipbetgiris.org/elexbett.net